Bilgin Nehir

Tasavvuf ve Mistisizm

Latincedeki gizli, sırlı anlamlarına gelen mistikus mysücus ve mistik mysüque keli­melerine bağlı bir terimdir. Düşünce biçimi olarak çok eskilere uzanmasına, çeşitli me­deniyetlerde ve yaygın olarak görünmesine rağmen, kelime olarak mistisizm, Mistik İlahiyat (Theologie Mystique) adı altında ve miladın beşinci yüzyılında ortaya çıkan anonim (yazarı belirsiz) ve miladın ilk yıl­larında yaşamış bulunan Saint Dcnys'in adını taşıyan eserlerde görülür.

XII. yüzyıl Batı-Hristiyan Dünyasında (S. Bernard 1091-1153, Hugucs de Saint Vİctor 1096-1141 ve benzerleri vasıtasıyla) bir sistem olarak ortaya çıkmış ve XVIII.-yüzyıldan itibaren de mistisizm terimi sıkça kullanılır olmuştur. İslam dünyasında erken yıllarda, VIII. yüzyılda ortaya çıkan tasav­vuf kelimesi de yakın dönemlerde Batı dil­lerinde bu terimle karşılanmış ve (meselâ Reynold A. Nicholsun 1868-1945 tarafın­dan) Mistisizm olarak tercüme edilmiştir.

Mistisizm, bir bilgi çeşidini, bir çeşit bil­giyi elde etme yolunu (metodunu), ruhi (psikolojik) bir tecrübeyi, bu tecrübeyi ger­çekleştiren şuuru ve şuur hallerini gösteren, Mutlak Varlık'ı (tanrı'yı) varlığın temeli ve esası sayarak, bireyin O'nunla doğrudan doğruya irtibat kurabileceğini ve bir "bir­lik" oluşturabileceğini kabul eden, bu ama­ca ulaşabilmek için birtakım tavır ve hare­ketleri benimseyen ve bütün bunların "sev­gi" veya "ilahi aşk" ile gerçekleştirilebile­ceğine inanan akımları ifade eden bir terim­dir.

Mistisizm, bir bilgi çeşidini benimseme akımı, daha doğrusu akımlarıdır. Buna gö­re; duyuların, her türlü sözün, naklin ve ak­lın getirdiği bilgilerin Ötesinde bir bilgi çe­şidi vardır. Ferdin kendi ruhunda ve kendisi için gerçekleşen bu bilgiye, gizli, saklı, sır­lı, görünmeyen alemden gelen anlamında "mistik bilgi" denir. Öteki bilgilerin üstünde olan bu bilgi, "gerçek" ve "kesin" bilgi­dir.

Mistik bilgiye, mistik yoldan ulaşılır. Benimseyenlere göre bu yol "iç tecrübe" denilen "ruhi-mistik tccrübc"yc dayanır. Kişi, anlam olarak, gözünü dış dünyadan çekip iç dünyaya çevirir, ruhun derinlikleri­ne dalar, vecd (extase) hâli denen bu halde, başka bir aleme intikal eder. Buradan gönül ufuklarına akseden hakikatleri açık seçik ve doğrudan doğruya görüp algılar.

İç (ruhi-mistik) tecrübe denen olayda şu­ur, çeşitli haller gösterir. Hayvana özgü ni­telik gösteren ilkel halden hareketle, basa­mak basamak yükselen insan ruhu, kendi­nin aslı olan ilahi kaynağa kadar uzanır. Onun asıl amacı tevhidi gerçekleştirmek, birlik'e ulaşmaktır. İşte, mistiklere göre, uğ­rayıp geçtiği basamaklara göre insan ruhu, farklı haller gösterir. Gösterdiği seyir halle­rinin ilkinde o, soyutlama ameliyesini ger­çekleştirir. Görünen dünyaya ilişkin her şe­yi, bilgi unsurlarını, şekilleri, tasavvurları, bunları bilgiye dönüştüren duyum ve akıl faaliycücrini, değerlere ilişkin hükümlerin tamamını dışa atar, içini boşaltır. Buna tas­fiye (purification) denir. Bunun sağlanması için, kabul edilecek olan sisteme göre, zi­hin, beden veya her ikisi ile birlikte, birta­kım faaliyetlerin yapılması, ayin ve ibadet­lerin gerçekleştirilmesi gerekir. Boşaltma, soyutlama, tasfiye gibi terimlerle ifade edi­lebilecek olan ameliye ile olumsuz oldukla­rı için şuurun dışına atılan varlık, bilgi ve değerlerin yerine, şuura nitelik olarak farklı ve olumlu olan yeni bilgi ve değerler konu­lur. Böylece ruh (veya insan) gerçek bilgi ve değeri kazanır. Ancak, birinci ameliye­de sınırlı olmakla birlikte faal olan şuur, ikinci işlemde, yeni bilgi ve değerlerin yüklenmesindc tamamıyla pasif durumdadır. O, kazançlarını bağış ve ihsan yolu ile elde eder, yani, bunlar kendisine Mutlak Varlık (Tanrı) tarafından verilir. Şuurun bu yolla elde ettiği bilgiler, mistisizme göre kesin, dcğerier ise gerçektir. Fakat, ruhun (veya insanın) asıl hedefi, bilgiden çok birlik'tir, O'na ulaşmak ve bunu gerçekleştirmektir.

İnsan mistik tecrübeye neden ihtiyaç du­yar? İnsanı buna yönelten iki sebep vardır. Bunlardan biri olumsuzdur. Şöyle ki, insan duyular veya akıl vasıtasıyla kesin bilgiye ve gerçek değere ulaşamamaktadır. Şüphe içinde kalmaya razı olamayan insan, bir yo­lunu bulup buna ulaşmak ister. Bunun için de mistik tecrübeye müracaat eder. İkinci sebep olumludur, insan belli bir zamanda sahip olduğu şeyi daha üstünü, çoğu veya gerçeği ile değiştirmek ister. Bu, uğrunda herşeyin feda edileceği "aşk" denen bir duygu ile yapılır. Aşk, sevilene, sevgiliye kavuşma istek ve iştiyakıdır. Sevgili, belli bir cazibeye sahiptir ve bu cazibe ile aşığı kendine doğru çekmekte, fakat onu sadece kendi saflığı ile istemekte ve ancak böyle kabul edebileceğini bildirmektedir. Dola­yısıyla aşık, kendini saf hale getirmek ve böylece istediğine yani aşığına kavuşmak durumundadır. Mistik aşkın hedefi, kabul edilen sisteme göre farklılıklar göstermekle birlikte, genel olarak "Mutlak Varlık" veya "Tann" şeklinde isimlcndirilmckte ve nite­lendirilmektedir. O, bütün varlığın kaynağı ve değerlerin tek gerçeğidir. İşle bu nedenle aşık, O'nun uğrunda herşeyden geçer. O'na kavuşunca amacına ulaşmış olur.

Buraya kadar belirttiğimiz hususlar, mistisizmin genel karakterini oluşturur. Fa­kat, yukarda da işaret edildiği üzere misti­sizm, bir akım veya bir sistem değil, akımlar veya sistemler manzumesidir. Her mis­tik akım, mensubu bulunduğu cemiyetin ve medeniyetin din ve fikir atmosferi içinde doğup gelişir. Pytagore, Platon, Philon, Plotin, İbn Sina, Sühreverdi el-Maktül, Pas­cal. .. onun felsefe temelini, Muhasibi, Gaz-zali, İbnü'l-Arabî, S. Bemard, Hugues de Saint Victor ve benzerleri ise dine dayanan kaynağını temsil ve teşkil ederler. Bu se­beple de herhangi bir cemiyet ve medeniyet içinde doğan mistisizm, ötekilerden ayrı ve farklıdır. Hind ve Hristiyan mistisizmleri birbirinden ne kadar farklı ise İslam misti­sizmi de (tasavvuf da) ötekilerden aynı de­recede farklıdır.

Zaman zaman mistisizm, körü körüne bağlılık, hayranlık; duyuları, dış tecrübeyi ve aklı bırakıp duyulara, sezgi ve hayale bağlanıp güvenmek; gizli, kapalı ve karan­lık olanı kabul etmek anlamlarında ve kü­çümseyici bir ifade olarak da kullanılmak­tadır. Psiko-patolojik haller olarak değer­lendirildiği de olmuştur. Mistik haller ile patolojik hallerin farklı olduğu, herşeye rağmen kesindir. Yine herşeye rağmen, ge­rek bilgi çeşidi, gerekse yaşanan değerler olarak mistisizm gerçek bir olgudur; her za­man, her toplum ve medeniyette gerçek ola­rak görülmüş ve görülegelmektedir.

Fahrettin OLGUNER Bk. Doğu Düşüncesi, Tasavvuf
Toplamda 7512 ziyaretçi kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol